Ana içeriğe atla

Yalnızlık: İşte benim dinim bu




Babamın bağırmasıyla uyandım sabah. Çiftlikte ki horozum olsaydı babam hiç düşünmez, keser ve yerdim. İlk dersin saati çoktan geçmişti. Koşmak için çok geçti. Gömleğimi özenle seçtim. Onun altına beyaz bir t-shirt. Gri kotumu da giydikten sonra saçlarımı topladım. O kadar özenle tokayı geçirdim ki saçlarıma, bir teli kopsa bütün büyüsünü bozacaktım sanki günün. Bolca parfüm sıktım ve dışarı çıktım. Sarnıç durağından İzban'a binip o kadar yol almak artık yormamaya başlamıştı beni.

Liseye ilk başladığımda çok farklıydım. Saçlarımı çok kısa kestirir gömleğimi içime sokardım. Okulun hırkasının yakaları hep omuzlarımdan düşerdi. Salaşlığın bir tanımı yoksa, o günlerde bendim. Okulumuz düz lisenin binasının 1.5 katına kurulmuş bir anadolu lisesiydi. Zerre sevmezdim. İlk günlerde ben ve sivilcelerim birinden hoşlanmaya başladı. Düz lisenin en popüler kızlarından biri. Benim neyimeydi ona bakmak. Bana bakıp gülmeye başladıklarında o tarafa bakmamam gerektiğine kanaat getirmem çok sürmedi. Bu kadar hazırlık yapıp çıkmanın nedeni o günlerde ilgilendiğim kızın en yakın arkadaşı Nur'du. Bir gün önce kahve için söz almıştım. Murphy denen adam yine haklı çıkmıştı. En lazım olan gün sarjımı doldurmayı unutmuştum. Telefonu kapattım ve yoluma devam ettim. İzban'da indiğimde aramızda 100 metre vardı. Lisede hoşlandığım kız ve Nur. Yavaşça arkamdan gelen insanların arasına karıştım. Boyum uzun olmasaydı saklanabilirdim belki. Merdivenlerden aşağı inerken sigaramı ateşledim. O kadar insanın içinde bana huzur veren tek şey yanan sigaranın çıtırdı sesiydi. Ve ateş tapınılmalıydı ona. Şeytan haklıydı; ateşten yaratılmışın, çamura secdesi niyeydi? Sigarayı içime çekerek sönmesini engelledim. Benim ibadetimde oydu ona karşı. Yavaş yavaş yürüdüm durağa doğru. Önümden koşarak geçtiği sırada beni görmemesi için sigarayı daha hızlı çekerek içime dua ettim bit nevi. Görmedi!

Erdem hoca ders arasında yanına çağırdı. Geçen gün Zeynep'i görme şansımı baltalamıştı. Bu seferkini engellemesine izin vermeyecektim. Hızlı konuşmasını saplayıp yavaşça yola koyuldum. Telefonumu açtım, yerimi söyledim ve beklemeye başladım. Masa'nın üstüne oturmuş, bir ayağımıda oturulan kısmın üzerine koymuştum. Tokadan kurtulan saçlarım özgürlüğünü kutluyordu sağa sola sallanarak. Yavaşça geldi Nur. Yüzünde ilk kez görme gülücüğü. Ayağımın yanına oturdu. Sorduğum soruyu cevaplarken; ne kadar süredir biriyle öpüşmediğimi yada sevişmediğimi düşündüm. Sonra çok uzun zaman oldu diyerek kızdım kendime. Kahve içmeye giderken, sigara içmediğini öğrendim. Halbuki hep sigara içilen bölgede duruyordu. İyi oldu dedim. Bende bırakmak üzereyim. Yanımda uzun süredir aramda bir şey olan ya da olmaya başlayan bir kız yürümemişti. Saçlarının her kıvrımını okşayan rüzgar, yaratabileceği en güzel tablolardan birini yaratıyordu. Şu an yanımda olduğu için ona sarılmak istedim ama sadece kafamı ona doğru biraz daha çevirmekle yetindim.

Lisenin ilk günlerde onlar arasında adım "süt" imiş. Daha kötüsünü de koyabilirlerdi. Benimle ilgili hiç bir şey konuşmadığına ısrar etti. Sonra çocuktur dedik muhabbeti kapadık diye ekledi. Benden büyük olması ve üst üste 4 kere çocuktun demesi sinirimi bozdu. Pardon ablacım, dedikten sonra gözlerini sütlü nescafesine çevirdi. Bir yudum aldı. Gözlerini kaldırıp; ama benim için yaş önemli değil dedi. Onu söyledikten sonra gözlerim bacaklarına kaydı. Beyaz kot pantolonu vardı. Öyle mi? dedim ve gülümsedim. Bu kız beni istiyordu ama ben hiç bir kızı istemiyordum. Gay olduğumdan değil sıkılmıştım. Her yeni kıza aynı hikayeleri anlatmak beni delirtiyordu. Bu yüzden blog tutmaya başlamıştım ben. İşte bu benim komik hikayem herkes okusun ve beni yalnız bıraksın. Yalnızlık işte benim dinim oydu bir zamanlar.

Lisede hoşlandığım kız yanıma geldi. Öyle nefret ettim ki. Ses konuşmasına balkanlardan gelen balgam hakimdi. Dudakları soğuktan kurumuştu ve özenle yan koltuğa koyduğum montumu elime aldırmıştı. Nur onuda muhabbete sokmak için bir şeyler söyledi. Yanımızda olmasından öyle rahatsız olmuştum ki buluştuğumuzdan bu yana ilk defa konuşma durdu. Bütün okula hakim olan cafeden dışarıyı izledim. Geçmişten intikam alma duygusu. Yanına gidemeyeceğim kızların benimle ilgilenmesi. Biri konuşmasa o an kötü adam kahkahası atabilirdim. 10 dakika daha konuştuktan sonra kalktım ve sınıfa gittim. Şimdi akşamı beklemekteydi sıra. Bana bir şey yazarsa bu iş olmuştu. Ve birşeyler yazdı!

Sleepandbeer

Yorumlar

  1. Geçmişten gelen intikam alma duygusu galip mi geldi sonunda merak ettim :)

    Güzel yazı olmuş.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Canım Sıkılıyor

Günlerdir bir şeyler yazıyorum. Yine de düşüncelerime yetişemiyorum. Canım sıkılıyor. 3 gündür kullandığım kalemim ve ben. Birlikte yapayalnızız. Dün Eternal Sunshine diye bir film izledim. Jim Carrey ve Kate Winslet başrolde. İki aşığın birbirlerini hafızalarından sildirmelerini anlatıyordu. Yine de kopamadılar. Birbirlerini akıllarından silmeleri, kalplerinden silmelerine yetmedi. Bir ara bende keşke kitap okumaya başlamadığım yıllara gitsem diye düşündüm. Hayatı yanlış anladığım o güzel yıllara. Sonra vazgeçtim. Filmin son sahnesi gözümü yaşartmıştı. Jim: Bekle, bekleee Kate: Ne var, noldu? Jim: Bilmiyorum, sadece bekle... Bunun nesinden etkilendim bilmiyorum. Birkaç dakikalığına düşüncelerimden uzaklaştım diye heralde. Ne zamandır içimde Sen diye hayali bir karakter var. Bunu kafamda mükemmel şekilde yaratıp kağıda dökmek istemiştim. Olmadı. Yapamadım. Hayalimdeki Sen beni anlatır diye korktum. Herkes kendinden pay çıkaracaktı yazılarımda. Bende, 'senden bahsetmiyorum,

Duygularımı yok ediyorum

Herşey var! Bütün evreni kapsayan bir sözcük neden ayrı yazılır. Herşey: Dünya üzerinde bitişik yazılması gereken tek kelime. Herşey var! Ama benden çok uzaktalar. Hayat tek aşkım olsaydı onun için dağları delmek yerine çevresinden dolaşırdım. Yolda elbet biri kestirme gösterirdi bana. Yanlış yerde doğduğumun farkındayım. Yanlış şeyler okuyup, yanlış bir yola girdiğiminde. Bütün duygularımı köreltip, kopmalıyım çevremden. Bedenimi özgürleştirmeliyim. Başkasının ağzından çıkan sözlerin kölesi olmaktansa, orta çağda Dünya'nın düz olduğunu haykırmayı tercih ederim. Bugün akşam yemeği yerken ilk adımı attım. Babam saçmaladı yine ve ben sinirlenmedim. Patlamak üzere olan volkanı mantarla kapattım. Büşra aklıma geldi ve suratına bıyık çizdim. Türk bayrağıyla dalga geçen bir İngiliz'e İskoçla beraber küfrettim. Sonra elime bir "ale" alıp İngilizle yudumladım. Kendi kendimin babasıyım. Beni düzmeye çalışan hayatı, ondan önce düzmek amacım. Ama içimden ne bir Kayra çıkacak n

İçim Bomboştu

Geçen gece uzun zamandır görmediğim bir kız arkadaşımla konuşuyordum. Kendisi ‘ooo … bey’ demese yazmayacağım, o derece hayırsızım. Gerçekten de öyleydi ama. Bu durumdan her fırsatta yakınırdı. haklıydı da. Sorsanız niye öyleydi diye verecek en ufak cevabım yok. En ufak yok. Neyse... ‘Resmen unuttun, hiçbir şey yokken çekip gitmen, konuşmaman üzüyor beni.’ dedi. Bende ‘Senle ne alakası var şimdi, ben hep burdayım. Ve sakın seni unuttuğumu söyleme, Sadece ne konuşacağımı bilmiyorum o kadar.’ dedim. Dürüstlüğümden bir gram ödün vermedim bunları söylerken. Ne diyeceğini kestiremiyordum. ‘Ben unuttuğunu düşünüyorum… Eskiden konuşacak çok konumuz vardı sanki. Konuşmak istemek yetiyor bazen. Bence...’ dedi. Düşündüm biraz. Ne paylaşabilirim ki ben onunla dedim. Sonra ona sordum. ‘Benimle ne paylaşmak isterdin?’ diye. ‘Bilmem’ diye yanıt verdi. Sorular yanıtsızdı. Hep öyle olurdu zaten. Birbirimizden düşünsel olarak uzakta olsak bile yetinebilir miydik acaba? Ya da yürütebilir miydik ara