Ana içeriğe atla

Sakının Rüzgara Karşı Tükürmekten


Mutlu olmakla ilgili bir yazı yazacaktım. Yaşadığım her şey gibi o da yarım kaldı. Hayallerim parçalandı, tamamlayamadım. İçimde biri 'mutlu ol' diye bağırırken ve ben bu sesi kalbimde hissederken, hedefini şaşırmayan bir suikastçi kalbimin tam ortasından vuruyordu onu. Her seferinde hemde. Önce bir ürperti, sonrası huzursuzluk.

Biri bana 'Ne olmak istiyorsun?' diye sorduğunda 'Mutlu olmak' dememek için zor tutuyorum kendimi. Dilimin altında yatan başka bir şey yok çünkü. İstemeyerek söylüyorum bir şeyler. Susturuluyor vermek istediğim yegane cevap. Ama benden önce John Lennon yapmış bunu. Annesi 'yaşamın anahtarı mutlu olmak' dediğinden beri her 'ne olmak istiyorsun?' sorusuna 'mutlu olmak' diye cevap vermiş. Bundan haberim yoktu benim. Ve benim vermek istediğim cevabı verdiği için bir an kötü oldum. Bu cevabı vereceğim günü sabırsızlıkla bekleyen ben, yaşayacağım anının başkasına ait olduğunu görünce boşluğa düştüm.

-Kızın biri durmadan 'fotoğrafta çok masum çıkmışsın' diye tutturdu. He amina koyim masum çıkmışım!

-Susmayı çok denedim ama beceremedim.

-Saksonya deyince hala gülesim geliyor amına koyim!

-Yazacak çok şeyim var ama onları yazacak kapasitem hala yok. Nietzsche'nin bir sözüne istemsiz olarak güldüm. ' Sadece kendine yarayan şeylerden tat alır; yarama sınırı aşıldığı an beğenisi de biter, hoşlanması da... '

-Özgür kızlar geldi aklıma. Bana söyledikleri her cümleyi, inandıkları ve yanlış anladıkları her şeyi bulup önlerine atabilirim. Başkası olmak için kendilerini aramaktan vazgeçiyorlar. Hala yavşak bir gülümseme var suratlarında bana bakarken. İğreniyorum bu durumdan.

' Sakının rüzgara karşı tükürmekten. '

SexandWine

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yalnızlık: İşte benim dinim bu

Babamın bağırmasıyla uyandım sabah. Çiftlikte ki horozum olsaydı babam hiç düşünmez, keser ve yerdim. İlk dersin saati çoktan geçmişti. Koşmak için çok geçti. Gömleğimi özenle seçtim. Onun altına beyaz bir t-shirt. Gri kotumu da giydikten sonra saçlarımı topladım. O kadar özenle tokayı geçirdim ki saçlarıma, bir teli kopsa bütün büyüsünü bozacaktım sanki günün. Bolca parfüm sıktım ve dışarı çıktım. Sarnıç durağından İzban'a binip o kadar yol almak artık yormamaya başlamıştı beni. Liseye ilk başladığımda çok farklıydım. Saçlarımı çok kısa kestirir gömleğimi içime sokardım. Okulun hırkasının yakaları hep omuzlarımdan düşerdi. Salaşlığın bir tanımı yoksa, o günlerde bendim. Okulumuz düz lisenin binasının 1.5 katına kurulmuş bir anadolu lisesiydi. Zerre sevmezdim. İlk günlerde ben ve sivilcelerim birinden hoşlanmaya başladı. Düz lisenin en popüler kızlarından biri. Benim neyimeydi ona bakmak. Bana bakıp gülmeye başladıklarında o tarafa bakmamam gerektiğine kanaat getirmem çok sürm...

Bende anlatırım aşk acımı

Yaz ayları, hava gayet sıcak. Dışarıdan görünmemek için de çadırın penceresi kapalı. Derin derin nefes alıyorum. Yarı çıplağım. Her defasında ortamda ki toprağın ve onun parfümünün kokusunu koklamak için daha derin nefes alıyorum. Her nefes alışım onun yanında; yeni bir gün, yeni bir sevinç. Tek kişilik bir yataktayız. Altımızda köpek patileriyle kirlenmiş bir çarşaf var. Ters yüz yaparak kirliliğini örtmeye çalışmışım. Yatağın yanında kıyafetlerim sıralı. Herşey bir birine karışmış durumda. Yatağın hemen yanında yazın başında bana verdiği iskambil kartları serili. 6 ve 2 numaraları eksik. Kartların kırmızılığı bana göz kırpan papaza karışıyor. O ise; göğsümde yarı çıplak uyuyor. "Hem göğsümde hem göğüs kafesimin içinde". Her kalp atışı beni gerçeklikten biraz daha uzaklaştırırken, o andan kopmak istemiyorum. Sadece o anı yaşamak ve saati bulan orospu çocuğuna küfretmek istemiyorum. Eğer aşk diye bir şey varsa dünyada işte budur diyorum. Bunları ona ve bütün dünyaya sadece ne...

İnsanlar

İnsanlar bu kadar boş şeylerle uğraşmak için çabalıyorlar sanırım. Tek yaptıkları şey başkaları hakkında konuşmak ve gülmek. İlk cinayetimi bu boşluğa bıçağımı saplayarak işleyeceğim sanırsam.