Ana içeriğe atla

Canım Sıkılıyor


Günlerdir bir şeyler yazıyorum. Yine de düşüncelerime yetişemiyorum. Canım sıkılıyor. 3 gündür kullandığım kalemim ve ben. Birlikte yapayalnızız.
Dün Eternal Sunshine diye bir film izledim. Jim Carrey ve Kate Winslet başrolde. İki aşığın birbirlerini hafızalarından sildirmelerini anlatıyordu. Yine de kopamadılar. Birbirlerini akıllarından silmeleri, kalplerinden silmelerine yetmedi. Bir ara bende keşke kitap okumaya başlamadığım yıllara gitsem diye düşündüm. Hayatı yanlış anladığım o güzel yıllara. Sonra vazgeçtim. Filmin son sahnesi gözümü yaşartmıştı.
Jim: Bekle, bekleee
Kate: Ne var, noldu?
Jim: Bilmiyorum, sadece bekle...
Bunun nesinden etkilendim bilmiyorum. Birkaç dakikalığına düşüncelerimden uzaklaştım diye heralde.

Ne zamandır içimde Sen diye hayali bir karakter var. Bunu kafamda mükemmel şekilde yaratıp kağıda dökmek istemiştim. Olmadı. Yapamadım. Hayalimdeki Sen beni anlatır diye korktum. Herkes kendinden pay çıkaracaktı yazılarımda. Bende, 'senden bahsetmiyorum, Sen'den bahsediyorum' diyecektim.

Geçen yıl çok sevdiğim bir abim 'Eğer bir Tanrı varsa bunun en büyük kanıtı güzel bir kadındır.' demişti. Cennette o'dur, cehennemde. Bir kadın seni sevip sevişirse cennette yaşar, sevmeyip sevişmezse de cehennemi bu dünyada yaşarsın derdi. Kendisi aşık olmaktan çoktan vazgeçtiğinden direk üzerime aldım bu cümleleri. Güzel olan her kızın göz bebeklerine bakıyorum o günden beri. Bana yalan söylemeyeceği için.

Bugün S'lerle tartışırken 'gerekirse yalnız kalmayı göze alıcaksın' dediler. Çok sinirlendim. İnsanın insandan kaçarı yok ki! Öldün diyelim, yerin iki metre altında bile, bir metre ötende insanlar yatıyor olacak. Onu geçtim küllerimiz bile sonsuzlukta birbirine karışacak dedim. İlk defa onlara karşı inanılmaz soğukluk hissettim.
Konuda neydi şimdi yazayım. Hasanla otururken onlarda gelmişti. Biraz oturduktan sonra S 'sıkıldım' deyip kalktı. İster istemez kırıldım lan. Hasan'a baktım sikimde değil dedi. Benimde değil dedim, ama sikimdeydi işte. Ben onları önemsiyordum ve samimi geliyorlardı, olmadı bu! Bugün açtım konusunu özgürlük dediler bana. Sinirlenince de sinirlendi diyorlar arkadaş. İnsan her istediğini yapabiliyorsa özgürmüş! Yanımdan kalktılar diye umursamamam, hatta mutlu olmam gerekirmiş! Hatta benim kalkıp hiç sikimde değilmiş gibi davranmam gerekirmiş! Ciddi olunca mutlu olamazmışım! Ayrıntısını görüştüğümüzde anlatıyım, bu böyle uzar gider... En son patlama noktam şu oldu ama. Ben bunları onlarla tartışırken 'şu an bile gitmek istiyorum ama senin tarafından bir baskı hissediyorum' diye bişey söyledi simge. Aklıma mukayet olmam için çok sabrettim. 'İyi kalkın gidelim o zaman, sıkıldım' dedim. İstemeyerek 'görüşürüz' diyerek yüzlerine bakmadan ayrıldım.

Geçen yazdan bu yana sevişmeyi özledim.

Armin van Buuren dinlemekten vazgeçemiyorum. Beni bir süreliğine gerçek anlamda rahatlatıyor.

Şimdi aklıma yine S'nin söylediği bişey geldi. Ben onlara ne kadar umursamaz biri olduğumla ilgili bir örnek verirken eski sevgilimden sadece canım sıkıldığı için ayrıldım dedim. Bana aynen 'ne güzel işte özgürlüğünü kullanmışsın' dedi. Lan ben onlara yaptığım bu kötülük(!) için pişmanlık duyuyorum sen ne diyorsun. O an bir daha anladım ki insanı gözünde bu kadar büyütmeyecekmişsin. İnsana bel bağlayanın amına koyayım!

Gerçek mutluluk. Aslında ona hala ulaşamamış olmamın sebebi hep uzaklarda aramam. İnsanız işte..

'Bizler, daha doğrusu biz kıskaca alınmışız.
Kendi kendini zehirleyen akrepler gibi kendi kendimizi zehirliyoruz.'

İnsanın arayışı ilk doğduğu andaki masumiyete ulaşmakmış.. Olmuyor ama. Bir şeyler hep eksik. Biz eksiğiz. Aşkla bakan gözlerden habersiziz. Tatmin olmuyoruz. Aç gözlülüğümüz her geçen gün artıyor. Kötüyüz. Parayla imanın kimde olduğunu hepimiz biliyoruz. Masumiyet mi? Yok!

Her şeye rağmen dışarıda hayat var.
Ve o hayatın güzel kadınları.
Bir gün gerçek anlamda bizi de bulacak birkaçı.
Tapacağız belkide ona, onlara farketmiyor.
Gerçek mutluluk, onunla birlikte aynı mezara girmek olacak.
Güney abiyi bazen çok seviyorum: 'çift kişilik mezarlar olmadığı sürece insanların birbirini sevdiğine asla inanmayacağım'

Bu kadar yeterli.
Hala canım sıkılıyor.
İyiki varsın.
SexandWine

Yorumlar

  1. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Gizelll :) begendim!!

    YanıtlaSil
  3. Teşekkür ettim =)

    YanıtlaSil
  4. bu film iki asık hafızayı sıldırıyorlar,sonra tekrar karsılasıyorlar o fılm değıl mı?

    YanıtlaSil
  5. Evet o film yeni jim carrey'nin en iyi ikinci filmi derim ben

    YanıtlaSil
  6. Filmi zamanında zır zır ağlayarak izlemiş biri olarak derim ki; amk!

    Doğduğumuz zamanki masumiyetimizi istiyoruz ama gelmesi imkansız amk. Onca yaşanandan sonra (görmüş geçirmiş izlenimi yaratıyorum burda) nasıl o zamanki kadar basit düşünebilir ki insan? Of! Tek ihtiyacım olan bi iş amk. İzmir'de kalmadığını düşündüğümden İstanbul'da aradığım bi iş, ama İzmir'de otururken İstanbul'da aradığım iş, nasıl bulunacaksa artık. Belki mutlu olurum bi gün, belki masumiyet derecem artar da can yakmaktan vazgeçerim kendi canım cayır cayır yanarken.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yalnızlık: İşte benim dinim bu

Babamın bağırmasıyla uyandım sabah. Çiftlikte ki horozum olsaydı babam hiç düşünmez, keser ve yerdim. İlk dersin saati çoktan geçmişti. Koşmak için çok geçti. Gömleğimi özenle seçtim. Onun altına beyaz bir t-shirt. Gri kotumu da giydikten sonra saçlarımı topladım. O kadar özenle tokayı geçirdim ki saçlarıma, bir teli kopsa bütün büyüsünü bozacaktım sanki günün. Bolca parfüm sıktım ve dışarı çıktım. Sarnıç durağından İzban'a binip o kadar yol almak artık yormamaya başlamıştı beni. Liseye ilk başladığımda çok farklıydım. Saçlarımı çok kısa kestirir gömleğimi içime sokardım. Okulun hırkasının yakaları hep omuzlarımdan düşerdi. Salaşlığın bir tanımı yoksa, o günlerde bendim. Okulumuz düz lisenin binasının 1.5 katına kurulmuş bir anadolu lisesiydi. Zerre sevmezdim. İlk günlerde ben ve sivilcelerim birinden hoşlanmaya başladı. Düz lisenin en popüler kızlarından biri. Benim neyimeydi ona bakmak. Bana bakıp gülmeye başladıklarında o tarafa bakmamam gerektiğine kanaat getirmem çok sürm...

Bende anlatırım aşk acımı

Yaz ayları, hava gayet sıcak. Dışarıdan görünmemek için de çadırın penceresi kapalı. Derin derin nefes alıyorum. Yarı çıplağım. Her defasında ortamda ki toprağın ve onun parfümünün kokusunu koklamak için daha derin nefes alıyorum. Her nefes alışım onun yanında; yeni bir gün, yeni bir sevinç. Tek kişilik bir yataktayız. Altımızda köpek patileriyle kirlenmiş bir çarşaf var. Ters yüz yaparak kirliliğini örtmeye çalışmışım. Yatağın yanında kıyafetlerim sıralı. Herşey bir birine karışmış durumda. Yatağın hemen yanında yazın başında bana verdiği iskambil kartları serili. 6 ve 2 numaraları eksik. Kartların kırmızılığı bana göz kırpan papaza karışıyor. O ise; göğsümde yarı çıplak uyuyor. "Hem göğsümde hem göğüs kafesimin içinde". Her kalp atışı beni gerçeklikten biraz daha uzaklaştırırken, o andan kopmak istemiyorum. Sadece o anı yaşamak ve saati bulan orospu çocuğuna küfretmek istemiyorum. Eğer aşk diye bir şey varsa dünyada işte budur diyorum. Bunları ona ve bütün dünyaya sadece ne...

İnsanlar

İnsanlar bu kadar boş şeylerle uğraşmak için çabalıyorlar sanırım. Tek yaptıkları şey başkaları hakkında konuşmak ve gülmek. İlk cinayetimi bu boşluğa bıçağımı saplayarak işleyeceğim sanırsam.